Nm05Lg. Allah Teâlâ'ya iman etmek demek, O'nun yüce varlığı hakkında vâcip ve zorunlu olan kemal ve yetkinlik sıfatlarıyla, câiz sıfatları bilip, öylece inanmak, zâtını noksan sıfatlardan yüce ve uzak tutmaktır. Allah, şanına lâyık olan bütün kemal sıfatlarıyla nitelenmiş ve noksan sıfatlardan münezzehtir. Allah Teâlâ'nın sıfatlarının hepsi ezelî ve ebedî sıfatlardır. o,nun sifatları başlangıcı ve sonu yoktur. Allah'ın sıfatları, yaratıkların sıfatlarına benzemez. Her ne kadar isimlendirmede bir benzerlik varsa da Allah'ın ilmi, iradesi, hayatı, kelâmı; bizim, ilim, irade, hayat ve kelâmımıza benzemez. Biz, Allah'ın zâtını ve mahiyetini bilemediğimiz ve kavrayamadığımız için O'nu isim ve sıfatlarıyla tanırız. Kur'ân-ı Kerîm "Onu gözler idrak edemez. Fakat O, gözleri idrak eder. O, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır" el-Enâm 6/103 buyurarak, Allah'ın zâtını idrak etmenin, mahiyetini bilmenin imkânsız olduğunu açıklamıştır. Hz. Peygamber de bu konuda şöyle buyurmuştur "Al*lah'ın yaratıkları hakkında düşününüz. Fakat Allah'ın zâtı hakkında düşün*meyiniz. Gerçekten siz buna hiç güç yetiremezsiniz" Süyûtî, el-Câmiu's-sag¢r, I, 132; Aclûnî, Keşfü'l-hafâ, I, 311. Yüce Allah'ın varlığı zorunlu ve vâcip olan sıfatları iki gruba ayrılır Zâtî sıfatlar, sübûtî sıfatlar. Zâtî Sıfatlar Sadece Allah Teâlâ'nın zâtına mahsus olan, yaratıklarından herhangi birine verilmesi câiz ve mümkün olmayan sıfatlardır. Zât sıfatların zıtları Allah hakkında düşünülemediği, bu sebeple noksanlık, sonluluk ve eksiklik ifade eden bu özelliklerden O'nun tenzih edilmesi gerektiğinden bu sıfatlara tenzîhî sıfatlar ve selbî sıfatlar da denilmiştir. Zâtî sıfatlar şunlardır 1. Vücûd “Var olmak” demektir. Allah vardır, varlığı başkasından değil, zâtının gereğidir, varlığı zorunludur. Vücûdun zıddı olan yokluk Allah hakkında düşünülemez. 2. Kıdem “Ezelî olmak, başlangıcı olmamak” demektir. Hiçbir zaman düşünülemez ki, bu zamanda Allah henüz var olmamış olsun. Çünkü zaman denilen şeyi de O yaratmıştır. Ne kadar geriye gidersek gidelim O'nun var olmadığı bir zaman düşünülemez, bulunamaz. Allah sonradan meydana gelmiş varlık değildir. Ezelî kadîm varlıktır. Kıdem sıfatının zıddı olan sonradan olma hudûs Allah hakkında düşünülemez. 3. Beka “Varlığının sonu olmamak, ebedî olmak” demektir. Allah'ın sonu yoktur. Ezelî olanın ebedî olması da zorunludur. Bekanın zıddı olan sonu olmak fenâ Allah hakkında düşünülemez. Ne kadar ileriye gidilirse gidilsin, Allah'ın olmayacağı bir an düşünülemez. Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'ın ezelî ve ebedî oluşu hakkında şöyle buyurulur "O, ilktir, sondur..." el-Hadîd 57/3, "...Allah'ın zâtından başka her şey yok olucudur..." el-Kasas 28/88. 4. Muhâlefetün li'l-havâdis “Sonradan olan şeylere benzememek” demektir. Allah'tan başka her varlık sonradan olmuştur. Allah, sonradan olan şeylerin hiçbirisine hiçbir yönden benzemez. Allah, kendisi hakkında bizim hatıra getirdiklerimizin de ötesinde bir varlıktır. Bu sıfatın zıddı olan, sonradan olana benzemek ve denklik müşâbehet ve mümâselet Allah hak*kında düşünülemez. Kur'an'da şöyle buyurulur "...O'nun benzeri olmak şöyle dursun benzeri gibisi dahi yoktur..." eş-Şûrâ 42/11. 5. Vahdâniyyet “Allah Teâlâ'nın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağının bulunmaması” demektir. Vahdâniy*yetin zıddı olan birden fazla olmak taaddüd, eşi ve ortağı bulunmak şirk, Allah hakkında düşünülmesi imkânsız olan sıfatlardandır. İslâm'a göre Al-lah'tan başka ilâh, yaratıcı, tapılacak, sığınılacak, hüküm ve otorite sahibi bir başka varlık yoktur. İhlâs ve Kâfirûn sûreleri ile Kur'an'ın pek çok âyeti Allah'ın tek ve eşsizliğini ortaya koyarken, şirki reddeder bk. el-Enbiyâ 21/22; el-İsrâ 17/42; ez-Zümer 39/4. 6. Kıyâm bi-nefsihî “Varlığı kendiliğinden olmak, var olmak için bir başka varlığa ihtiyaç duymamak” demektir. Allah kendiliğinden vardır. Var olmak için bir yaratıcıya, bir yere, bir zamana, bir sebebe muhtaç değildir. Başkasına muhtaç olmak kıyâm bi-gayrihî, Allah hakkında düşünülemez. Kur'ân-ı Kerîm'de bu sıfatla ilgili olarak şöyle buyurulur "De ki O Allah birdir. O, sameddir başkasına ihtiyaç duymayandır..." el-İhlâs 112/1-2, "Ey insanlar, Allah'a muhtaç olan sizlersiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O'dur" el-Fâtır 35/15. Sübûtî Sıfatlar Varlığı zorunlu olan ve kemal ifade eden sıfatlardır. Bu sıfatlar "Allah di*ridir, irade edendir, güç yetirendir..., hayat, irade ve kudret... sıfatları vardır" gibi müsbet olumlu ifadelerle Allah'ı tanıttığı için sübûtî sıfatlar adını al-mışlardır. Sübûtî sıfatların zıtları olan özellikler Allah hakkında düşünüle*mez. Bu sıfatlar ezelî ve ebedî olup, yaratıkların sıfatları gibi sonradan mey*dana gelmiş değildir. İster hay diri, âlim bilen, kadîr güç sahibi gibi dil kuralları açısından sıfat kelimeler olsun, ister hayat, ilim, kudret gibi masdar kalıbındaki kelimeler olsun bütün sübûtî sıfatlar Allah'a verilebilir. İsimlen*dirmede bir benzerlik olsa da sübûtî sıfatlar hiçbir şekilde yaratıkların sıfat*larına benzememektedir. Çünkü Allah'ın ilmi, kudreti, iradesi... sonsuz, mutlak, ezelî ve ebedîdir, kemal ve yetkinlik ifade eder. Kullarınki ise sonlu, kayıtlı, sınırlı, sonradan yaratılmış, eksik ve yetersiz sıfatlardır. Sübûtî sıfat*lar sekiz tanedir. 1. Hayat “Diri ve canlı olmak” demektir. Yüce Allah diridir ve canlıdır. Her şeye, kuru ve ölü toprağa can veren O'dur. Ezelî ve ebedî bir hayata sahiptir. Hayat sıfatının zıddı olan “ölü olmak” memât Allah hakkında düşünülemez. Kur'an'da bu sıfatla ilgili olarak şöyle buyurulur "Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan..." el-Furkan 25/58, "Artık bütün yüzler, diri ve her şeye hâkim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür..." Tâhâ 20/111. 2. İlim “Bilmek” demektir. Allah her şeyi bilendir. Olmuşu, olanı, ola*cağı, gelmişi, geçmişi, gizliyi, açığı bilir. Allah'ın bilgisi yaratıkların bilgisine benzemez, artmaz, eksilmez. O, her şeyi ezelî ilmiyle bilir. Allah, her şeyi olacağı için bilir. Yoksa her şey Allah bildiği için olmaz. Âlemde görülen bu güzel düzen, tertip ve şaşmaz âhenk, onun yaratıcısının engin ve sonsuz ilminin en büyük göstergesidir. İlim sıfatının zıddı olan cehl bilgisizlik, Al*lah hakkında düşünülmesi imkânsız olan bir sıfattır. İlim sıfatı ile ilgili âyet*lerden ikisinde şöyle buyurulur "O karada ve denizde ne varsa bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez..." el-Enâm 6/59, "Göklerde ve yerde olanları Allah'ın bildiğini görmüyor musun?..." el-Mücâdele 58/7. 3. Semi “İşitmek” demektir. Allah işiticidir. Gizli, açık, fısıltı halinde, yavaş sesle veya yüksek sesle ne söylenirse Allah işitir, duyar. Bir şeyi duyması, o anda ikinci bir şeyi işitmesine engel değildir. İşitmemek ve sağır*lık Allah hakkında düşünülemez. 4. Basar “Görmek” demektir. Yüce Allah her şeyi görücüdür. Hiçbir şey Allah'ın görmesinden gizli kalmaz. Saklı, açık, aydınlık, karanlık ne varsa Allah görür. Görmemek âmâlık Allah hakkında düşünülemez. Allah'ın işitici ve görücü olduğuna dair pek çok âyet vardır. Bunlardan birinde şöyle buyrulur "Allah gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir. Allah adaletle hükmeder. O'nu bırakıp taptıkları ise hiçbir şeye hükmedemezler. Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işiten ve görendir" el-Mü'min 40/19-20. 5. İrade “Dilemek” demektir. Allah dileyicidir. Allah varlıkların konumla*rını, durumlarını ve özelliklerini belirleyen varlıktır. Allah'ın dilediği olur, dile*mediği olmaz. İrade sıfatının zıddı olan iradesizlik ve zorunda olmak îcâb bi'z*zât Allah hakkında düşünülemez. Meşîet de irade anlamına gelen bir kelime*dir. Kur'an'daki "De ki Mülkün gerçek sahibi olan Allahım, sen mülkü diledi*ğine verirsin ve mülkü dilediğinden alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın..." Âl-i İmrân 3/26, "Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, diledi*ğini yaratır..." eş-Şûrâ 42/49 âyetleri irade sıfatının naklî delillerindendir. 6. Kudret “Gücü yetmek” demektir. Allah sonsuz bir güç ve kudret sahi*bidir. Kudret sıfatının zıddı olan acizlik ve güç yetirememek acz, Allah hak*kında düşünülemez. O'nun kudretinin yetişemeyeceği hiçbir şey yoktur. Kâi*natta her şey Allah'ın güç ve kudretiyle olmaktadır. Yıldızlar, galaksiler, bütün uzay, canlı-cansız tüm varlıklar Allah'ın kudretinin açık delilidir. Kur'an'da Allah'ın kudreti ile ilgili olarak şöyle buyurulur "Allah gece ile gündüzü birbi*rine çeviriyor. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için mutlak bir ibret vardır. Allah her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini yaratır. Şüphesiz Allah her şeye kådirdir" en-Nûr 24/44-45. 7. Kelâm “Söylemek ve konuşmak” demektir. Allah bu sıfatı ile peygamberlerine kitaplar indirmiş, bazı peygamberler ile de konuşmuştur. Ezelî olan kelâm sıfatının mahiyeti bizce bilinemez. Ses ve harflerden meydana gelmemiştir. Kelâmın zıddı olan konuşmamak ve dilsizlik, Allah hakkında düşünülemez. Allah kelâm sıfatıyla emreder, yasaklar ve haber verir. Bu sıfatla ilgili olarak Kur'an'da şöyle buyurulur "Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte Tûr'a gelip de Rabbi onunla konuşunca Rabbim, bana kendini göster, seni göreyim dedi..." el-Arâf 7/143, "De ki Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa ve bir o kadar daha ilâve getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir" el-Kehf 18/109. 8. Tekvîn “Yaratmak, yok olanı yokluktan varlığa çıkarmak” demektir. Yüce Allah yegâne yaratıcıdır. O, ezelî ilmiyle bilip dilediği her şeyi sonsuz güç ve kudretiyle yaratmıştır. Yaratmak, rızık vermek, diriltmek, öldürmek, nimet vermek, azap etmek ve şekil vermek tekvîn sıfatının sonuçlarıdır. Bir âyette "Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir" ez-Zümer 39/62 buyurulmuştur. Allah Teâlâ'nın iki türlü iradesi vardır Tekvînî İrâde. Tekvînî yapma, yaratma ile ilgili irâde; bütün yaratıkları kapsamaktadır. Bu irâde, hangi şeye yönelik gerçekleşirse, o şey derhal meydana gelir. "Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman ona sözü*müz sadece "ol" dememizdir. Hemen oluverir" en-Nahl 16/40 anlamındaki âyette belirtilen irade bu çeşit bir iradedir. Teşrîî İrade. Teşrîî yasama ile ilgili iradeye dinî irade de denir. Yüce Allah'ın bir şeyi sevmesi ve ondan hoşnut olması, onu emretmesi demektir. Allah'ın bu mânadaki bir irade ile bir şeyi dilemiş olması, o şeyin meydana gelmesini gerekli kılmaz. "Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emrediyor irade ediyor..." en-Nahl 16/90 meâlindeki âyetteki irade bu çeşit bir iradedir. Tekvînî irade hayra da şerre de, iyiliğe de kötülüğe de yönelik olarak gerçekleştiği halde teşrîî irade, sadece hayra ve iyiliğe yönelik olarak gerçekleşir. Allah, hayrı da şerri de irade edip yaratır. Ancak O’nun şerre rızâsı yoktur, şerri emretmez ve şerden hoşlanmaz.
Allahın Sıfatları Nelerdir? Zati Selbi ve Sübuti Sıfatlar Nelerdir? Allah’ın Sıfatları 1Allah’ın Zati Sıfatları Allah’ın cc. zati sıfatları şunlardır a. Vücut Var olmak demektir. Allah vardır. Ama O bizim gibi bir bedene muhtaç değildir. O’nun varlığı zihinde herhangi bir kalıba sokulamaz. Zihne Allah ile ilgili gelen her şekilden dolayı Allah’ı tenzih etmek sübhânallah demek gerekir. b. Kıdem Allah ezelidir. Allah’ın varlığının bir başlangıcı yoktur. Allah ezelde geçmiş bütün zamanlardan önce de vardı. Allah zaman kaydından uzaktır. c. Beka Allah ebedidir. Allah biz fani varlıklar gibi ölümlü değildir. Aslında Allah’ın zaman kaydından uzak olduğunu belirtmiştik. d. Muhalefetü’n-Lil-havadis Allah yarattığı hiçbir varlığa benzemez. e. Kıyam Bi-nefsihi Allah Kendi zatıyla vardır. Varlığı için kimseye muhtaç olmamıştır. f. Vahdaniyet Allah birdir. Bu sıfatlar, Allah’ın zatı ile ilgilidir. Allah’ın zatı ise bilinemez, tasarlanamaz, nitelenemez, ölçülemez, yer ve zaman kayıtlarına bağlanamaz. Bu özelliklerinden dolayı Allah’ın zati sıfatları sübuti sıfatlarından farklıdır. Çünkü bu sıfatları sübuti olumlu, gerçekle bağdaşır sıfatlar gibi varlık dünyasında, özellikle insan üzerinde görmek olanaksızdır. Bu nedenle bu sıfatların bazılarını tam anlamıyla kavramak da çok zordur. Çünkü insan zihni bu dünyadaki doğa yasalarıyla biçimlenmiştir. Bu yüzden mantık kuralları Allah’ın zatını, dolayısıyla zati sıfatlarını anlamakta ve kavramakta bir acziyet içerisinde bulunur. Yalnız vahdaniyet zati sıfatı ahirette ceza yada ödül almada en önemli sınav konusu olması dolayısıyla değerlerinden farklı olarak evrende, yeryüzünde, canlı ve cansız varlıklarda değişik ayetlerle gözler önüne serilmiştir. Allah’ın zati sıfatlarını varlıklara ilişkin benzerliklerden tenzih etmek gerekir. Bu sıfatları sadece Allah’a has kılmak gerekir. Bu nedenle bu sıfatlara tenzihi veya selbi sıfatlar da denir. a. Vücut Zati sıfatlardan vücut ile zihinde Allah ile ilgili hiçbir şey tasarlanamaz. Allah’ın vücudu vardır, ama bu hiçbir biçimde yaratılmışların vücuduna benzemez. Ayrıca Allah’ın vücudu ile ilgili bir nitelik ve nicelik tasarlamak da doğru değildir. Görünüşte insanın da bir vücudu vardır. Bu vücut, Kuran’ın Kerim’in ifadesiyle topraktan yaratılmıştır. Toprak da bütün evren ve içerisindeki her şeyle birlikte Allah’ın “Ol!” emri ile birlikte yoktan var edilmiştir. Allah evreni ve içerisindekileri yaratırken kendisinden hiçbir şey eklememiştir. O bunları yoktan yaratmıştır ve yaratmaktadır. Bilim, evrenin bir şişirilen balon gibi genişlemeye devam ettiğini belirttiğine göre bu yaratma süreci şu anda da sürüyor demektir. Allah’ın yaratma işini sadece bu evrenle de sınırlamak doğru değildir. Kuşkusuz Allah mahiyetlerini bilemeyeceğimiz, hayal bile edemeyeceğimiz nice evrenlerin de yoktan yaratıcısıdır. Bu yüzden yoktan yaratılmış bir şeyi, hele insan gibi son derece aciz bir varlığı vücut yönü ile evrenleri yaratan Allah ile karşılaştırmak, Allah karşısında insanın bir varlığının olduğunu düşünmek son derece küstahça bir tavırdır. Bu yüzden İslam bilginleri vücut sıfatını, varlık dünyasında, özelikle insan üzerinde Allah’ın nitelik ve nicelik kaydıyla etkileri yada yansımaları görülen sübuti sıfatlarından saymamışlardır, zati sıfatları arasında kabul etmişleridir. Allah Vacibü’l-vücuttur yani varlığı gerekli, olmaması düşünülemez. Diğer varlıklar ise, birer mümkündür yani Allah’ın yaratıp yaratmamada ilahi iradesine bağlı. b. Kıdem Allah’ın kıdem sıfatını da mantık kavramakta zorlanır. Çünkü doğada her canlı varlığın bir başlangıcı vardır. Hatta cansız varlıklar için de bu durum geçerlidir. Binlerce, milyonlarca yılda oluşan fosillere belli bir yaş tespit edilebilmektedir. Hatta çağımızda bilim, dünyamızın ve içerisinde bulunduğumuz evrenin bile bir başlangıcı olduğunu kabul etmiştir. Ama Allah ezelidir. Allah’ın ezeli oluşunu yaratılmış herhangi bir varlıkla karşılaştırmak olanaksızdır. Çünkü Allah dışında herhangi bir ezeli varlık yoktur. Bu yüzden Allah’ın kıdem sıfatını kavramak gerçekten çok güçtür. Çağımıza gelinceye kadar pek çok filozof, dünyanın ve evrenin ezeli olduğunu düşünmüştür. Bu yüzden Allah’ın da dünya ve evrenle aynı zamanda varolduklarını sanmışlardır. Çağımızda geçerliği yüksek oranda kabul gören “Büyük patlama kuramı Bingbang” ile bu anlayış bilim dışı kabul edilmiş, Allah’ın ezeli olduğu, yarattığı varlıkların da sonradan meydana geldiği doğrulanmıştır. c. Beka Allah’ın kıdemezeli oluşu mantıkla kavranamayacak bir zati sıfatı iken beka ebedi zati sıfatı, insanın doğası ile onaylanabilecek bir özellik taşır. İnsan, hiçbir zaman ölümü içine sindirememiştir. Her ne kadar her birimizin sınırlı bir ömre sahip olduğunu zihnen düşünsek de hiçbir insan ölümün kendi başına gelebileceğine ihtimal bile vermek istemez. İnsan bu dünyaya adeta ebedi yaşamak için gelmiştir. Bu onun iç dünyasında bir inançtan da öte bir şeydir. İnsan, ruhsal dünyasından gelen bir güdüyle yani ebedi yaşam arzusuyla adeta hiç ölmeyecekmiş gibi bir ömür için programlanmıştır. Bundan dolayı inançlı birisi de olsa pek çok insan gafletle ahiret hesabını düşünmeden günah denizine dalmaktadır, Allah’ın emir ve yasakları karşısında gereken saygıyı ve titizliği göstermemektedir. Kuşkusuz iç dünyasındaki bu ebedi yaşam arzusu ile kişi, Allah’ın beka sıfatını da rahatlıkla kavrayabilir. İnsana böyle bir ebedi yaşam arzusu yüklediğine göre Allah’ın beka zati sıfatı ile ahirette ebedi bir yaşamla insana ömür vereceğine inanabilir. d. Muhalefetü’n-Lil-havadis Allah’ın diğer bir kısım zati sıfatlarını anlamakta zihin aslında pek o kadar önemli bir sıkıntı yaşamaz. Çünkü bunlar az çok mantık kuralları ile rahatlıkla anlaşılabilir. Örneğin muhalefetü’n-lil-havadis Allah’ın [ yarattığı hiçbir varlığa benzememesi zati sıfatını mantıkla kavrayabilmekteyiz. Şöyle ki, bir ressam ile yaptığı tablodaki şekiller arasında bir ilişki kurmak, ressamın tablosundaki şekillerle kendi fiziksel görüntüsünü çizdiğini iddia etmek ne kadar saçma ise Allah’ı yarattığı varlıklara benzetmek, O’nu yarattığı varlıklar biçiminde tasarlamak da o kadar mantık dışı bir çabadır. Ressam kendi resmini çizmeksizin kendi dışındaki varlıkların resmini çizmede sınırsız bir olanağa sahiptir. Yüce Allah da mutlak ve özgür iradesiyle böyle bir olanağa bir ressamdan daha çok hak sahibidir. Bu yüzden yüce Allah’ı yarattığı varlıklara benzetmekten tenzih ederiz. e. Kıyam Bi-nefsihi Allah’ın kıyam bi-nefsihi Allah, [ Kendi zatı ile vardır. Varlığı için kimseye muhtaç olmamıştır zati sıfatını da mantık kavramakta zorluk çekmesine karşın varlık dünyasında verilecek bazı somut örneklerle de bu sıfat mantık için anlaşılır kılınabilir. Örneğin bir trenin vagonlarını düşünelim. En sonuncusu için “Bunu hareket ettiren şey nedir?” diye düşündüğümüzde ilk vagona kadar onu nedenlere bağlayabiliriz. İlk vagondan da makine bölümüne geçebiliriz. Artık “Makine bölümünü hareket ettiren nedir?” diye sormak saçma olur. Zira o kendinden hareketlidir. Onun önünde hareket eden, ettiren bir cisim aramak doğru değildir. Yüce Allah da varlık dünyasını yoktan var etmiştir. Bütün doğa yasaları sonunda O’nun gücüne ve kudretine bakar. Gerek varlık dünyasında gerekse doğa yasalarında ilk neden Allah’a dayanır. Allah’ın varlığı ve sıfatları için Kendi’sinden başka bir dayanak, güç ve kudret aramak tıpkı tren vagonlarının önündeki makine bölümünün önünde başka bir çekici güç aramak gibi saçma bir şeydir. f. Vahdaniyet Allah’ın vahdaniyeti bir oluşu mantıkla, evrendeki, yeryüzündeki, canlı ve cansız varlıklardaki pek çok ayetle kavranabilecek bir gerçekliğe sahiptir. Bu açıdan diğer zati sıfatlarından ayrılır. Allah vahdaniyetini insanlar doğru yolu bulsunlar, hak dine girsinler diye adeta gözler önüne sermiştir. Her birimizin yüzünde aynı organlar bulunmaktadır. Allah bununla her yüze yaratıcılarının tek olduğu el-Vahid imzasını vurmuştur. Ayrıca her yüzde diğer yüzden ayrılan özellikler bulunmaktadır. Bu küçük farklılıklar nedeniyle tıpkı aynısı iki yüze dünyada rastlanamaz. İkizlerde bile durum böyledir. Allah bu küçük nüanslarla da eşsiz ve benzersiz olma el-Ahad mührünü insanın yüzüne vurmuştur. Aslında bu durum tüm canlı varlıklar için de geçerlidir. Allah’ın tek oluşuna her varlık kendi hal diliyle tanıklık etmektedir. Evrendeki düzen, varlıkların biçimlerindeki uyum, yaratıcının tek olduğunu kanıtlamaktadır. Çünkü pek çok ilahın olduğu bir yerde mutlaka mücadele ve rekabet de olacaktır. Bunun sonucu olarak pek çok ilahın evrendeki düzeni anarşiye, varlılardaki uyumu da kaosa sürüklemesi gerekirdi. Böyle olumsuz şeyler söz konusu olmadığına, yani evrende herkesin tanıklık ettiği bir düzen, varlıklarda gözle görülür bir uyum olduğuna göre Allah’ın tek olduğu gün gibi açıktır. Allah’ın vahdaniyetinin, diğer zati sıfatlarına göre insanın ölümden sonraki ahiret yurdunda ebedi ödül yada ceza görmesinde önemli bir sınav konusu olması da dikkati çeker. Allah insanın Kendi’sinin bir oluşunu kavramasını istemiştir. Kendi’sine başka bir varlığı şirk koşmasını kesinlikle yasaklamıştır. Allah Kuran-ı Kerim’de şirk dışında kalan diğer günahları affedebileceğini de belirtmiştir. Şirki en büyük günah olarak kabul etmiştir. Allah’a şirk koşanlar ebedi cehennemle uyarılmıştır. Allah’ın vahdaniyeti tek oluşu insanların aynı ebeveynin evlatları gibi toplumsal yaşamda ve kanun önünde bir ve eşit oluşu anlamına gelmektedir. Şirk ise toplumsal yaşamda ve kanun önünde eşitsizliği ve ayrımcılığı temsil eder. 2. Allah’ın Sübuti Sıfatları Allah’ın sübuti sıfatları şunlardır [FONT="]a. [/FONT]Hayat Allah’ın diri olmasıdır. [FONT="]b. [/FONT]İlim Allah’ın her şeyi ezelde bilmesidir. [FONT="]c. [/FONT]İrade Allah’ın yapmak istediği her şeyde özgür ve bağımsız olmasıdır. [FONT="]d. [/FONT]Kudret Allah’ın her şeye gücünün yetmesidir. [FONT="]e. [/FONT]Semi Allah her şeyi işitir. [FONT="]f. [/FONT]Basar Allah her şeyi görür. [FONT="]g. [/FONT]Kelam Allah organa, sese ihtiyaç duymaksızın konuşur. [FONT="]h. [/FONT]Tekvin Allah yoktan yaratır. Allah’ın sübuti sıfatları zati sıfatları gibi gerçekliğin ötesinde değildir. Mantıkla rahatlıkla kavranabilmenin yanında duyu organları yoluyla gerçeklikle de karşılaştırılabilir. Bu sıfatların önemli bir kısmı belli bir nitelikte ve nicelikte olmak üzere insanda da bulunmaktadır. Oysa zati sıfatlar sadece Allah’a özgüydü. Sübuti sıfatların bazılarının belli bir nitelikte ve nicelikte insan üzerinde bulunmasını yanlış anlamamak gerekir. Zira bu konuda ufacık bir hata insanın itikadını inançla ilgili ilkelerini bozmaya yeterlidir. Allah bu sübuti sıfatlara bizim mahiyetini anlayamayacağımız, nitelikten ve nicelikten yoksun bir biçimde sahiptir. a. Hayat Allah hayat sahibidir. Diridir. Hayat sahibi yani diri olmak, bütün canlı varlıklar için de geçerli bir durumdur. Ama biz canlı varlıklar için hayat sahibi olmak demek, uyumak, hastalanmak, yaşlanmak ve ölmek anlamlarına da gelir. Daha doğrusu hayatın içinde yada sonunda uyku, hastalanma, yaşlanma ve ölme gibi dönemler yada aşamalar da vardır. Oysa Allah böyle şeylerden uzaktır. O değişim, dönem ve aşama gibi evrelerden münezzeh uzak olarak hayat sahibidir. O’nun hayatının başlangıcı kıdem düşünülemeyeceği gibi sonu beka da tasarlanamaz. Allah ezeli ve ebedi olarak diridir. Ayrıca O canlı varlıklarda olduğu gibi uyku, hastalık, yaşlanma, ölüm gibi zafiyet ve eksiklerden de uzaktır. O, hiçbir değişim, dönem, aşama ve zayıflık geçirmeden diridir. Evrenleri yoktan yaratan Allah’ın diriliği nerede, topraktan yaratılan insanın diriliği nerede? Bunları birbiri ile karşılaştırmak bile bir küstahlıktır. b. İlim Allah ilim bilgi sahibidir. Daha henüz evren ve insan yaratılmadan önce de O her şeyi biliyordu. O’nun ilmi ezel ve ebedi kuşatıcıdır. Her insanın kaderi ezelde O’nun ilminde vardı. Hatta bir insanın nefeslerinin sayısını, yaşamındaki hadiselerini, ahirettte nasıl bir muameleye tabi olacağını ve nereye gideceğini de biliyordu. Yaşamındaki en ufacık ayrıntı bile O’nun ilmi dahilindeydi. Ama Allah bu ilmini insanın kısmi cüzi iradesiyle doğru yada yanlış yolu seçmesinde mecbur zorunlu tutmamıştı. İnsanı da doğru ile yanlışı ayırabilecek bir ilim sıfatı ile donattıktan sonra kısmi irade ile özgür bırakmıştı, fakat bu bedele karşılık her seçiminde sorumlu tutmuştu. Allah’ın ilim sıfatı her türlü eksiklikten ve kusurdan uzaktır. İnsan sınırlı olanakları ile bazen yanlış şeyler öğrenir. Bazen de öğrendiği doğru şeyleri unutur. Her zaman da bilmediği pek çok şey vardır. Allah insana özgü olan bu kusurlardan ve eksiklerden uzak olduğu gibi mutlak anlamda da ilim sahibidir. O’nun ilminde ne bir eksiklik ne de bir kusur vardır. Her şeyi ilmine göre yarattığı gibi ilmiyle de her şeye her an tasarruf etmektedir. Onları egemenliği ve kontrolü altında bulundurmaktadır. Ağacından düşen bir yaprak bile O’nun ilminde yer aldığı gibi O’nun izni ve yaratması ile de bu eylemini gerçekleştirmektedir. Allah ilim sıfatı ile insana varlık âleminde büyük bir üstünlük vermiştir. Hayvanlardan ilim öğrenme yönümüzle ayrılırız. Hatta Allah’a yakın olan melekler bile insana tanınan bu manevi makama gıpta ile bakmışlardır. Çünkü melekler akıl sahibi varlıklar olmasına karşın onların tüm bilgileri Allah’ın kendilerine öğrettiği şeylerden ibarettir. Onlar yeni şeyleri kendi yetenekleri ile öğrenemezler. Oysa insan öğrendiği bilgiye bilgi katacak, bilgisini sürekli geliştirecek özelliklere uygun olarak yaratılmıştır. Evrenleri yoktan yaratan Allah’ın ilmi nerede, topraktan yaratılan insanın ilmi nerede? Bunları birbiri ile karşılaştırmak bile bir küstahlıktır. c. İrade Allah mutlak anlamda iradesahibidir. O dilediği şeyi yaratmada özgür ve bağımsızdır. Kimse O’nu yargılayamayacağı gibi O’nun mutlak iradesi karşısında itiraz etmeye de güç ve takat bulamaz. Her şey ister istemez Allah’ın mutlak iradesine boyun eğmiştir. Yalnız Allah cin ve insan sınıfına verdiği kısmi irade ile yaşam biçimini seçme özgürlüğü tanımıştır. Dileyen kişi Allah’ın dinini seçer, onu yaşam biçimi edinir; dileyen kişi de ona karşı gelir, nefsinin, arzularının yolunu tutar, onları ilahlaştırır, sadece onlara doyum sağlama gibi kısır, yaratılış amacından uzak bir yaşam biçimini sergiler. Tabii Allah cin ve insan sınıfına verdiği bu kısmi irade ile onları sorumlu da tutmuştur, ebedi ahiret yurdunda seçtikleri yaşam tarzından dolayı onları hesaba çekecektir. Allah Kendi iradesine uygun bir hayat biçimini yaşayanlardan ahirette razı olarak onları cennetle ödüllendirecek, peygamberleri aracılığı ile gönderdiği dinlerin emir ve yasaklarına aykırı bir yaşam biçimine sapanları da gazaba gelerek cezalandıracaktır. Allah bir şeyi irade ettiği dilediği zaman o şeye “Ol!” der, o da hemen oluverir. İnsanın dilemesi ise sınırlıdır. Allah dilemedikçe de insan dileyemez. Ama yine de Allah insana bizim mahiyetini içeriğini, özelliklerini pek kavrayamadığımız bir özgürlük de vermiştir. İnsan kendisine tanınan bu özgürlükten ötürü yaptıklarından sorumlu tutulmaktadır. Aslında yaşamımızdaki tüm olaylara kuşbakışı baktığımızda bunlarda bize tanınan kısmi iradenin ne kadar küçük bir rol oynadığını yani sadece belli belirsiz bir niyet olduğunu, görürüz. Örneğin bir arkadaşımız bizden biraz borç para istedi. Ama bizim niyetimiz arkadaşımıza borç para vermemek yönündedir. Bunu da bir irade olarak göstermek istiyoruz. Böyle basit bir olayı enine boyuna incelediğimizde kısmi irademizin boyutunu da daha yakından kavramış olabiliriz. Arkadaşımızın bizden borç para istemesini arzulamadığımızı belirtmiştik. Ama bir zamanlar biz ondan borç para almıştık. Bu durumda bizim de ona borç para vermemiz gerekmektedir. Çünkü vicdanımızda bu yönde bir baskı hissettiğimiz gibi arkadaşımız imalarıyla bize bu konuda manevi bir yaptırım da uygulamaktadır. Ayrıca yakın çevremiz de bizi borç para verme yönünde zorlamaktadır. Elimizde de yeterli para varsa borç para vermek dışında başka bir seçeneğimiz kalmayabilir. Hele hele o arkadaşımız bizim yeterli paraya sahip olduğumuzu da biliyorsa bu konuda elimiz kolumuz bağlanabilir. İstemediğimiz halde, yani irademiz dışında kalarak arkadaşımıza borç para verebiliriz. Oysa gönlümüz bu işi hiç onaylamamıştı ve arkadaşımıza borç parayı uygun görmemişti. İşte yaşamımızdaki her olayı böyle inceden inceye irdelediğimizde gerçekte insanın çoğu kez iradesi dışında kalan güçlere yenik düşerek hareket ettiğini görürüz. Oysa yüce Allah’ın iradesi böyle bir zayıflık ve kusur içermez. Allah mutlak anlamda bir irade sahibidir. Allah’ın insana kısmi irade vermesi de O’nun kudretinin büyüklüğüne ve yüceliğine bir işarettir. İnsan bilgisayar yapabilmekte, bu yolla zihnin bilgiyi hafızada tutma işlemini maddeye, tekniğe en mükemmel şekilde yansıtmaktadır. Hatta bu özellik bilgisayarda insandan daha ileri bir derecede bulunmaktadır. Zira insanlar unutkanlık ile genellikle bilgiyi yitirme, değiştirme gibi olumsuz bir durumla karşılaşırken teknik bir arıza olmadan bilgisayarda bilgi yitirilmeden, değişmeden kalmaktadır. Robotlarla da günlük bazı işler giderilmeye çalışılmaktadır. Ama robotlar bilgisayarlar kadar geliştirilmiş ve yaygınlaştırılmış değillerdir. Bilim kurgu filmlerinde insanın robotlarla ilgili bir kaygısı çokça konu olarak işlenmiştir Gerçi henüz insanda olduğu gibi irade sahibi bir robot icat edilmiş değildir. Robotlar bilgisayarların bir uzantısı olarak işlem görmekteler, kendilerine yüklenen program dahilinde iş yapmaktadırlar. Bağımsız karar alma, aldığı kararı özgürce uygulama gibi yeteneklere sahip bulunmamaktadırlar. Buna karşın bu bilim kurgu filmlerinde böyle insan gibi irade sahibi robotlar tasarlanmıştır. Bu filmlerde değişmeyen çatışma, bu robotların bazılarının imalat hatası olarak insan için bir tehlikeli silaha dönüşmeleridir. Bunları yok etme de filmin baş kahramanına düşen bir görev olmaktadır. Şimdi bizler de kendimizi bu robotların yerine koyarak yüce yaratıcımız katında nasıl bir rol oynadığımızı, yaratılış amacına hizmet edip etmediğimizi bir düşünelim. Görürüz ki yüce Allah mutlak iradesiyle bizlere tam olarak hakimken, bizi her an öldürebilecekken kısmi irademizi kullanmamıza izin vermiştir. Kendisine itaat edip etmeme konusunda bizlere seçenek sunmuştur. Kısmi irademize aleyhine de olsa saygı göstermiştir. Günah işlediğimizde sabır gösterip tövbe etmemiz için imkan tanımıştır. Evrenleri yoktan yaratan Allah’ın iradesi nerede, topraktan yaratılan insanın kısmi iradesi nerede? Bunları birbiri ile karşılaştırmak bile bir küstahlıktır. d. Kudret Allah sınırsız kudret güç sahibidir. Allah’ın kudret sübuti sıfatı gözler önünde olan şeylerde bile insana büyük bir dehşet duygusu verir. Oysa cennet ve cehennem gibi gerçekleri ile de biliyoruz ki, aslında bütün yaratılmış olan şeyler henüz gözlerimizin önünde değildir. Allah yoktan evreni ve içerisindeki yıldızları, gezegenleri yaratmıştır. Koyduğu kanunlarla bu yıldız ve gezegenler evren boşluğunda kendilerine özgü hareketleri yaparak dengede durmaktadırlar. Bunları hayal dünyamızda canlandırmamız bile Allah’ın sınırsız kudreti hakkında bir fikir verebilir sanırım. İnsanın kendi yaratılışı üzerinde düşünmesi de Allah’ın kudretini anlamayı sağlayabilir. İki ayağı üzerinde dimdik duran insanoğlu bu ayırıcı özelliğiyle diğer memelilere göre daha üstün bir biçimde yaratıldığını adeta kanıtlamaktadır. Zekası ile doğayı anlaması, ona hakim olması, teknik araçlarla ondan en azami bir biçimde yararlanması görünüşte insana ait bir kudret olsa da gerçekte Allah’ın kudretine işaret eden birer ayetleridir. Çünkü nihayetinde insana verilen kudreti de yaratan yüce Allah’tır. Öyle ise asıl kudret sahibi olan ancak Allah’tır. İnsandaki kudret, Allah’ın iradesiyle kendisine verilmiş ödünç bir enerjidir. Örneğin elimizi havaya kaldırmamız bize verilen bir kudretle gerçekleşmektedir. İrademiz elimizi havaya kaldırma yönünde bir karar aldığında Allah verdiği kudretle bu eylemi gerçekleştirmektedir. Bu işte bize ait olan kısım, sadece elimizi kaldırma isteğidir. Yani bir niyettir. Bu isteğin gerçekleşmesi için gerekli olan enerji ve eylem Allah tarafından yaratılmaktadır. Çünkü Allah mutlak anlamda irade sahibi olduğu gibi mutlak anlamda güç sahibidir de. Allah bu konuda öz olarak şöyle demektedir “Sizi ve yaptıklarınızı Allah yarattı Saffat suresi, ayet 96”. Allah sadece henüz yıldızlarının ışığı dünya yaratılalı beri bize ulaşamamış bu büyük evrenin değil başka, mahiyetlerini bilemeyeceğimiz, hayallerini bile kuramayacağımız evrenlerin de yaratıcısıdır. O’nun gücüne bir kayıt ve son düşünülemez. Evrenleri yoktan yaratan Allah’ın kudreti nerede, topraktan yaratılan ve üstelik Allah’tan ödünç olarak alınan insanın gücü nerede? Bunları birbiri ile karşılaştırmak bile bir küstahlıktır. e. Semi Allah her şeyi işitendir. O’nun işitmesi için kulaklara ve sese ihtiyacı yoktur. Bir fısıltının bile anlamı ona gizli kalmaz. Hatta O kalplerde geçen niyetleri bildiği gibi zihinlerde geçen ve henüz sese dönüşmemiş düşünceleri de anlar. Oysa insanın işitebilmesi için konuşmanın anlaşılır bir dille ve belli bir frekans aralığında yapılması gerekir. Allah’ın gönlündeki niyetleri ve zihnindeki düşünceleri bilmesine karşın insanın O’nun hoşuna gitmeyecek şeyleri yapmak istemesi, O’nun razı olmadığı ve öfkelendiği düşünceleri kafasında geçirmesi ne büyük bir bahtsızlıktır. Evrenleri yoktan yaratan Allah’ın işitmesi nerede, topraktan yaratılan insanın Allah’ın gücü ve yaratmasıyla işitmesi nerede? Bunları birbiri ile karşılaştırmak bile bir küstahlıktır. f. Basar Allah her şeyi görendir. O’nun görmesi için gözlere ve ışığa ihtiyacı yoktur. Karanlık bir gecede siyah taşın üzerindeki siyah karıncanın ayaklarını da görür. Hatta insanın göremediği kapalı şeylerin içerisindekiler de O’nun için apaçıktır. Oysa insanın görebilmesi için yeterli ışık miktarı ile nesnenin gözler önünde bulunması gereklidir. Allah’ın her şeyi gördüğünü bildiği halde insanın O’nun hoşlanmadığı ve öfkelendiği şeyleri yapması ne büyük bir bahtsızlıktır. Evrenleri yoktan yaratan Allah’ın görmesi nerede, topraktan yaratılan insanın Allah’ın gücü ve yaratmasıyla görmesi nerede? Bunları birbiri ile karşılaştırmak bile bir küstahlıktır. g. Kelam Allah konuşur. Ama O’nun konuşmasının hiçbir organa, dile, sese ihtiyacı yoktur. Allah mahiyetini bilemeyeceğimiz bir biçimde konuşur. İnsanlara doğru yolu göstermesi için indirilen kutsal kitaplarında bizim anlayabileceğimiz ses ve harfleri kullanmıştır. Kuran-ı Kerim O’nun ezeli sözüdür. Kuran-ı Kerim bizler gibi mahluk yaratılmış değildir. Allah Hz. Musa Aleyhisselâm ile mahiyetini anlayamadığımız bir tarzda konuşmuştur. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Miraç gecesi hem Allah’la konuşmuş hem de O’nu görme şerefine erişmiştir. Kuran-ı Kerim’i okuyan Allah’la sohbet etme nimetine erer. Kuran-ı Kerim anlamını bilmeden okunduğunda da manevi feyizlerini verir. Kuran-ı Kerim Levh-i Mahfuz’dan indirildiği için onda her şey temsil yoluyla, yada bir prototip küçük örnek, model olarak mevcuttur. Kuran-ı Kerim bütün yaratılmışları, olgu ve olayları kapsayan mucizevi bir kitaptır. Allah’ın ezeli ilim, irade, kelam sıfatlarının tecellisidir. Evrendeki, yeryüzündeki, insandaki her şey Allah’ın birer ayetidir. Allah bunlarla insanlara çeşitli mesajlar verir. Allah’ın evrendeki ve insan üzerindeki en büyük ayetlerinden birisi uyuma, uyanma; gece, gündüzdür. Allah bu ayetleri ile ölüme benzeyen gece ve uykuyla bu dünyaya bir gün veda edeceğimizi; tekrar dirilme haşir gibi olan uyanma, gündüz ile de ahiret hayatımızın başlayacağını bizlere yaşatarak her gün anımsatmaktadır. Aynı mesajı mevsimler yılda bir kez görsel ve tensel duyularımıza seslenerek bizlere bir başka açıdan yine sunmaktadırlar. Allah tekrar dirilme olayını sadece kutsal kitaplarındaki ayetleriyle bizlere vermekle yetinmemiş, ayrıca evren ve insan gerçekliğine de sözünü ettiğimiz, anlaşılır bir dille ilgili olgu ve olayları yaşatarak işlemiştir. İnsanoğlu Allah’ın varlığını inkar etmeye pek güç yetiremese de Allah’ın kendisi ile kutsal kitapları aracılığıyla iletişim kurduğunu, emir ve yasaklarını bildirerek onun yaşamını biçimlendirmek istediğini görmek, tanımak istemez. Kuran-ı Kerim’e yaşamında hak ettiği yeri vermez. Oysa eşinden, dostundan gelen bir mektubu defalarca kez okur, onu iyi bir yerde de saklar. Kendisini yoktan var eden ve öldürdükten sonra da diriltip ödül ve ceza için hesaba çekecek olan Allah’ın mektubuna yani Kuran-ı Kerim’e düşman kesilir yada ilgisizlik gösterir. Onun -haşa- çağ dışı olduğunu/eskidiğini düşünür, söyler. Evrenleri yoktan yaratan Allah’ın konuşması nerede, topraktan yaratılan insanın Allah’ın gücü ve yaratması ile konuşması nerede? Bunları birbiri ile karşılaştırmak bile bir küstahlıktır. h. Tekvin Allah her şeyi yaratır. Allah bütün evreni yoktan var etmiştir. Yaratırken de maddeye ihtiyacı olmamıştır. Kendisinden de hiçbir şey eksilmemiştir. O yokluğa “Ol!” emrini vermiş ve iradesi ile yaratmak istediği her şey zahmet çekmeden meydana gelmiştir. Allah’ın sınırsız gücü her şeyi yaratmaya kadirdir. O’nun için yoktan yaratmada hiçbir zorluk ve sıkıntı yoktur. Ehl-i sünnetin itikadi inançla ilgili ilkeler mezheplerinden birisi olan Maturidiler, Allah’ın sübuti sıfatlarından birisi olan tekvini ayrı ve bağımsız bir sıfat olarak kabul ederken; yine Ehl-i sünnetin itikadi mezheplerinden birisi olan Eş’ariler ise, Allah’ın kudret sıfatının bir parçası olarak alırlar ve müstakil bir sıfat olarak düşünmezler. Allah’ın yaratma sübuti sıfatı insanın her eylemini de kapsamaktadır. Öyle ki insanı ve yaptıklarını yaratan Allah’tır bk. Saffat suresi, ayet 96. Görünüşte insana ait olan bütün eylemleri aslında Allah yaratmaktadır. İnsanın yürümesi, ellerini kaldırması, konuşması, yemek yemesi, düşünmesi, görmesi, işitmesi… hep Allah’ın yaratması ile meydana gelmektedir. Kuşkusuz bu düşünce ile insanın kısmi iradesini ortadan kaldırmak da doğru değildir. Allah insanın niyetlendiği kötü eylemleri de yaratır, ama bunlardan razı olmaz. Yaratma eylemi Allah’a ait olduğu için çoğu kez insanın niyetlendiği kötü şeyleri merhametinden gerçekleştirmez. Böylelikle insana bir çeşit ihsanda bulunur. İnsan her ne kadar bu eylemleri kendisi yaratmasa da gönlünden geçirdiği bir niyetle sahiplenmektedir. Ayrıca bu niyetle de bu eylemlerden sorumlu tutulmaktadır. Ahirette bunun için de hesaba çekilecektir. İnsanda ne güç ne de yaratma işi vardır. Güç ve yaratma işi Allah’a özgü şeylerdir. Ama insan Allah’ın gücü ve yaratmasıyla bir şeyler yapabilir. Örneğin uçak yapmayı düşünebilir. Ama ne uçağın maddesini kendisi yoktan yaratmıştır ne de uçağın uçmasını sağlayan doğa yasalarını. Bunlar Allah’a ait şeyler olduğu gibi o kişinin uçak tasarısını eyleme geçirmek için gerekli tüm insan ve araç enerjisini ve eylemlerini de Allah yaratmıştır. Böyle birinin uçağı kendisinin yaptığını söylemesi örfi geleneksel bir durumdur. Günlük dilde fiillerin insana nispet edilmesi yaratma yönüyle değil kazanç/sorumluluk kesb yönüyle doğru kabul edilir. Bu nedenle doğal karşılanır. Ayrıca insanın böyle konuşmasında da dini açıdan bir sakınca görülmez. Örneğin “Yürüdüm, ellerimi kaldırdım, konuştum, resim yaptım…” gibi ifadeler, gayet doğal ve dini açıdan herhangi bir sakıncası olmayan sözlerdir. Bir insanın başarısını Allah’a kötü ve çirkin fillerini de kendisine yada şeytana bağlaması edep gereğidir. Örneğin Allah’ın izni ile birinci oldum, Allah’ın yardımı ile sınıfımı taktirle geçtim; nefsimin esiri olarak o günahı işledim, nefsimin gafletiyle ihmal ettim, şeytana uyarak yaptım gibi. Bazı kişilerin yaptıkları suçları kadere havale etmeleri Allah’a bir hakaret anlamı taşımaktadır. Bu yüzden “kader mahkumu” gibi ifadeleri kullanmamak gerekir. Allah ile sanatçı arasında yaratma ile meydana getirme yönü ile bir koşutluk kurulabilir. Allah yarattığı evren ve varlıklarla kendi isim ve sıfatlarını göstermiştir. Sanatçı da eseriyle kendi öz yaşamını ve iç dünyasını ölümsüz kılmak ister. Ama Allah eserlerini bir örnek olmaksızın yoktan var ederken sanatçı her zaman bir örneğe ve çeşitli malzemelere muhtaçtır. Bazen sanatçılar için yaratıcı, eserleri için de yaratma sıfatları kullanılmaktadır. Bu elbette büyük bir yanlışlıktır. Zira sanatçı ancak öz yaşamını ve iç dünyasını eserine yansıttığında büyük olma onuruna erişmektedir. Meydana getirdiği şeyler de önceden yaşanmış yada oluşmuş şeylerdir, esere yansımaları ile yeniden yaratılmış değillerdir. Zaten bu büyüklüğe ermemiş kişilere de sanatçı denmeyeceği açıktır. Sanatçının eserlerine bir yaratma eylemi olarak bakmamalıdır. Bunun için sanatçı ve eseri için yaratıcı ve yaratma gibi sıfatlar yerine oluşturma ve meydana getirme gibi daha yerinde sözcükler kullanmak gerekir. Evrenleri yoktan yaratan Allah nerede, topraktan yaratılan insanın Allah’ın gücü ve yaratması ile bir şeyler oluşturması yada meydana getirmesi nerede? Bunları birbiri ile karşılaştırmak bile bir küstahlıktır.
Allah’ın zati sıfatları nelerdir? Allah’ın zati sıfatları ve anlamları...Yüce Allah’ın varlığı zorunlu olan sıfatları çeşitli şekillerde sınıflandırılmıştır. Bunlar içinde en meşhuru ilahi sıfatları, zati sıfatlar ve subuti sıfatlar olarak ikiye ayıran sınıflandırmadır. Şimdi bu sıfatları inceleyelim. ALLAH’IN ZATİ SIFATLARI VE ANLAMLARI Sadece Allah Teâlâ’nın zatına mahsus olan, yaratıklardan herhangi birine verilmesi caiz ve mümkün olmayan sıfatlardır. Zati sıfatların zıtları, Allah hakkında düşünülemediği, bu sebeple sonluluk ve eksiklik ifade eden bu özelliklerden O’nun tenzih edilmesi gerektiğinden bu sıfatlara tenzihi ve selbi sıfatlar da denilmiştir. Zati sıfatlar şunlardır a- Vücud Var olmak demektir. Allah vardır. Varlığı başkasından değil, zatının gereğidir, varlığı zorunludur vâcibül vücud. Vücud’un zıttı olan yokluk adem, Allah Teâlâ hakkında düşünülemez. Vücud sıfatına “sıfat-ı nefsiyye” de denilmiştir. b- Kıdem Ezeli olmak, başlangıcı olmamak demektir. Hiçbir zaman dilimi düşünülemez ki o zamanda Allah henüz var olmamış olsun. Ne kadar geriye gidersek gidelim, O’nun var olmadığı bir zaman yoktur, olmamıştır. Çünkü Allah sonradan meydana gelmiş bir varlık değildir. Ezeli kadim bir varlıktır. Allah’ın varlığı zorunlu vacibu’l-vücud olduğu için ezeli olması da zorunludur. c- Beka Varlığının sonu olmamak, ebedi olmak demektir. Allah’ın sonu yoktur. Zaten başlangıcı olmayan bir varlığın sonunun olması düşünülemez. Bekanın zıddı olan fena yani sonlu olmak Allah hakkında düşünülemez. Ne kadar ileriye gidilirse gidilsin, Allah’ın olmayacağı bir an yoktur, olmayacaktır. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın ezeli ve ebedi oluşu şöyle anlatılır هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ “O, ilktir, sondur…”[1] كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُ “…Allah’ın zatından başka her şey yok olucudur. …”[2] d- Muhalefetün li’l – havadis Sonradan olan şeylere benzememek demektir. Allah’tan başka her varlık sonradan olmuştur. Allah, sonradan olan şeylerin hiçbirisine hiçbir yönden benzemez. Allah, kendisi hakkında bizim hatırımıza gelenlerin daima ötesinde bir varlıktır. Bu sıfatın zıddı olan sonradan olana benzemek ve denklik, Allah hakkında düşünülmesi imkansız olan bir özelliktir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur “…O’nun benzeri olmak şöyle dursun, benzeri nin misli dahi yoktur. O işitendir, görendir.”[3] Bu ayet Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederken, kemal sıfatlarıyla da nitelemektedir. e- Kıyam binefsihi Varlığı kendiliğinden olmak, var olmak için bir başka varlığa ihtiyaç duymamak demektir. Allah kendiliğinden vardır. Var olmak için bir yaratıcıya, bir yere, bir zamana, bir sebebe muhtaç değildir. Başkasına muhtaç olmak Kıyam biğayrihi, Allah hakkında düşünülemez. Kur’an-ı Kerim’de bu sıfat ile ilgili olarak şöyle buyrulur De ki “O, Allah’tır, bir tektir. Allah Samed’dir. Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.” [4] “ Ey insanlar ! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye layık olan ancak O’ dur.”[5] f- Vahdaniyet Allah Teâlâ’nın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağının bulunmaması demektir. Vahdaniyetin zıddı olan birden fazla olmak’, eşi ve ortağı bulunmak’, Allah hakkında düşünülmesi imkansız olan sıfatlardandır. Kur’an’da İhlas suresi aynı zamanda Allah’ın bu sıfatını da anlatır … O’ndan çocuk olmamıştır Kimsenin babası değildir. Kendisi de doğmamıştır kimsenin çocuğu değildir. Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.”[6] [1] Hadîd sûresi, 3. ayet [2] Kasas sûresi, 88. ayet [3] Şûrâ sûresi, 11. ayet [4] İhlas sûresi, 1-2. ayetler [5] Fâtır sûresi, 15. ayet [6] İhlas sûresi, 3-4. ayetler Kaynak İslam Akaidi, Erkam Yayınları İslam ve İhsan
warning Creating default object from empty value in /home/zehirli/domains/ on line 33. Onun eşi benzeri olmaz Allah'ın sıfatları Allah'ın sübuti sıfatları Allah'ın zati sıfatları Kur'an-ı Kerim Müteşabih ayetler Feraidül fevaid kitabında diyor ki Allahü teâlânın zati sıfatları altıdır 1- Vücud=Ezelden ebede kadar vardır. 2- Kıdem=Varlığının öncesi yoktur, ezelidir. 3- Beka=Varlığının sonu yoktur, ebedidir. 4- Vahdaniyet=Eşi, benzeri ve ortağı yoktur. 5- Kıyam bi-nefsihi=Mekana muhtaç değildir. Madde, mekan yok iken de, o vardı. 6- Muhalefetün lilhavadis=Yarattıklarına yani hiçbir mahluka benzemez. Allahın sübuti sıfatları ise sekizdir 1- Hayat=Diridir, hayattadır. 2- İlim=Her şeyi bilicidir. 3- Sem=Her şeyi işiticidir. 4- Basar=Her şeyi görücüdür. 5- Kudret=Her şeye gücü yeter. 6- İrade=Dilediğini yapıcıdır. 7- Kelam=Konuşur. 8- Tekvin=Yaratıcıdır. Devamını oku Allah Gözle Görülecek mi? Allah'ı görmek Allah'ın sıfatları Allah'ın sübuti sıfatları Allah'ın zati sıfatları cennetlikler iman Müminler Allahü teâlâyı mü'minler Cennette görecektir. Fakat, nasıl olduğu bilinmeyen bir görmekle göreceklerdir. Nasıl olduğu bilinmeyeni, anlaşılmıyanı görmek de, nasıl olduğu anlaşılmayan bir görmek olur. Allah'ı göz ile görmek, aklen caiz naklen de sabittir. Mekan, cihet, karşılaşma, bitişme, mesafe tayini, ışık, benzetme, keyfiyyet, ve ihata olmaksızın Allah görülür. Allah Teala'nın kulları tarafından görülmesi ve tecelli etmesi bize göre birdir. Dünyada, tur-i sina'da gözüktüğü gibi Ahirette'de muminlere görünecektir. Çünkü Cenab-ı Hak mevcuttur. Mevcudun görülmeside muhal değildir. 1 Devamını oku Sponsorlu bağlantılar Anket
zati sıfatlar ile ilgili ayetler